2018 İlkbahar Ayları Üzerine

1111111111

Sonbahar-İlkbahar arası sıkıştığımız bir mevsimdeyiz. Normalde bahar sezonu yazısını 1 ay sonra yazmak istiyordum ama 2 hafta sonra sezonun yıldızı olan animeler başlayacağı için klasik chart incelememi basitçe yapayım dedim. Hoş çoğunu ben takip etmeyeceğim ama isimleri yeter. Koca mevsimi sadece animeyle geçirmedim tabii.

Kış yazısından bu yana sadece 3 ay geçmesine rağmen bana 2 mevsim geçmiş gibi geliyor. Bunda havaların 6 aydır güz mevsimine çakılı kalması, buralara doğru düzgün kar yağmaması ve cemreleri düşürmemize rağmen havaların ısınmamasının etkisi çok büyük. Herkesin üzerinde bitmek bilmeyen bahar yorgunluğu, sürekli çay-kahve tüketmekten gelen kansızlık ve halsizlik derken sürüne sürüne yaşıyoruz. Bu süreçte sık yaşadığım mod değişiklikleri yüzünden her şeye azar azar vakit ayırmış oldum. Ayrıca bu yazıyla birlikte sonunda 4 mevsim için de en az bir yazım var artık, achievement.

4645

Shinkai Makoto yazısını kenara alırsak en son Ace Attorney 5 oynamıştım. Hazır elime 3DS geçmişken ve yine 1 yıl önce tüm AA oyunları dse geçirilince tüm külliyatı en baştan oynayayım dedim. Başlangıçta çok hızlı ilerledim, ilk oyunu artık ezbere biliyordum zaten. 2. oyunda çok güzel bölümler vardı, her ne kadar külliyatta en sevilmeyen oyun olsa da aklımda çoğu sahnesi yer etmiştir pek severim. Fakat sadece 1 kez oynamış olduğum Trials and Tribulations’u yeniden oynamak; hele ki ilk 2 oyunun hemen peşinden oynamak bambaşka bir hismiş. Hoş benim için hep “sorunlu save dosyası” demekti TT. Kendimi bildim bileli hep emülatörde TT oynamaya başlar ve sonrasında save dosyam sıkıntı çıkardı diye ucunu bırakırdım. Elbet bir gün bitirmiştim ama tutoriali cümle cümle ezberlememe sebep olmuştu bu süreç. Yine dste o tutoriali oynarken “acaba dste de save bozulur mu” diye korkarak oynadım. Değdi ama, Dahlia ve Godot için on kere değdi. Zaten bana göre en iyi “kilit davalar” listesine ilk 3’e çok rahat oynar TT’nin son bölümü.

Hepsi de yetmiyormuş gibi ben tam son davayı yaparken Trials and Tribulations’un anime adaptasyonu duyuruldu. Düşünsenize Fragrance of Dark Coffee anime versiyonu yapılacak belki de ooof. Godot’un seiyuuluğunu da Junichi Suwabe üstlense tadından yenmez. Umarım 2-cour şeklinde olur da yayarak rahat rahat izleriz. Ama sanmıyorum, ilk sezona 2 oyun sığdırmış adamlar bunlar. Muhtemelen burada da 1 cour yapıp halleder geçerler. Apollo Justice vs gelir mi acaba sonradan, neticede onun oyunu da yenilenmişti. Valla bir an önce 5. oyunu anime yapsınlar da muradıma ereyim ya.


Madem Ace Attorney serisinden bahsettim, bu külliyata girmek isteyen ama nereden başlaması gerektiğini bilmeyenler olur diye klasik bilgilendirmemi yapayım. Ufaktan oyunu da tanıtmış olayım, sadece animeden ibaret sananlar olabiliyor.

__AMAS~1

Gyakuten Saiban/Ace Attorney külliyatı bizim defense attorney yani bir nevi “savunma avukatı” olduğumuz sayısız oyundan ibaret. Bazı istisna yan oyunlarda savcı rolüne de bürünebiliyoruz; ama genel olarak işimiz avukatlık. Her oyunun başında pat diye kendimizi duruşma salonunun önünde buluyoruz, genelde bunlar tutorial oldukları için hemen olaya sokuyorlar bizi. Daha sonrasında ana karakterimizin günlük hayatı çerçevesinde başına gelen olaylara göre şekilleniyor oyun. Yani listeden adam seçip “ben şunu bir savunayım, ah bize iş geldi şuna bir girişeyim” şeklinde ilerlemiyor. Karakterlerimiz yeri geliyor bir fuara gidiyor, bazen yemek düzenleniyor falan bu şekilde sosyal aktivitelerde yaşanan cinayetlere denk geliyorlar. Oyun gereği işte, bizimkiler nereye adımını atsa orada mutlaka cinayet oluyor. Hatta bunun esprileri de dönüyor bazen oyunda.

Oyun sıralarına gelelim. Elbette her oyunu alıp rastgele oynama özgürlüğüne sahipsiniz ama bunu kesinlikle önermiyorum. Çünkü dediğim gibi Phoenix’in hayatı çerçevesinde dönen bir oyun serisinden bahsediyoruz ve olaylar sadece rastgele cinayetleri çözmekten ibaret değil. Her oyunun yıldız diyebileceğim ana bir davası var. Bu dava genelde oyunun en son davası oluyor; en zorlayıcı, en uzun, en kompleks ve ana karakterlerimizin hayatını en çok etkileyen. Hatta bazen öyle ki bu yıldız davaya gelene kadar geçen bölümler bile, biz farkında olmadan oyunun sonunda birbirine bağlanabiliyor. Hatta yine öyle ki bazı oyunlarda gerçekleşmiş bu kilit olaylar gidip serinin sıradaki oyunlarına bağlanabiliyor. Hal böyleyken gidip de rastgele ortadan dalınca o “yıldız” davadan ne doğru düzgün bir şey anlarsınız, ne de duygusu size tam olarak geçer. Elbette Phoenix durup bize anlatıyor “ya eskiden böyle böyle olmuştu, bununla da işte şurada tanışmıştım” diye ama tüm oyunları spoillemekten başka bir işe yaramıyor bu bilgiler. O yüzden şiddetli önerim, zaman çizelgesini bozmadan düzgünce en baştan başlamak.

  1. Phoenix Wright: Ace Attorney (2001): Külliyatın ilk oyunu. Aynı zamanda temelini oluşturan oyun. Devam oyunlarının hepsinde hikayesel açıdan sürekli bu oyundan izler bulacaksınız. Karşımızdaki savcı Miles Edgeworth ve sürpriz bir diğer savcı. Bu oyunun sonuna DLC bir bölüm eklediler, konsolun nimetlerinden faydalanmak için mikrofona falan üflediğimiz yerler var.
  2. Phoenix Wright: Ace Attorney: Justice For All (2002): Zamansal olarak önceki oyunla arasında çok da mesafe bulunmuyor burada. Pek sevilmiyor nedense bu oyun, muhtemelen “yıldız” dediğimiz o son davanın aslında çok da etkileyici bulunmamasıyla alakalı olabilir. Ama beni etkilemeyi başarmıştı, Phoenix’in en çaresiz kaldığı davalardan biri olabilir bunun son davası. Karşımızdaki savcı Franziska von Karma.
  3. Phoenix Wright: Ace Attorney: Trials and Tribulations (2004): Geldik ilk 3 oyunun yıldızına, bence olay örgüsü-karakter-müzik üçlemesi açısından zirve yapmıştır bu oyun. Çünkü ilk 2 oyunda boşluk yaratacak çoğu olguyu suratımıza vuruyor ve “gerçekler mi yoksa sevdiklerimiz mi” sorusuna yanıt aratıyor. Finalinde bolca gözyaşı garantili üstelik. Karşımızdaki savcı Godot.Şimdi buraya kadar olan oyunlar Trilogy diye geçmekte, tek seferde kuruyorsunuz içinde 3 oyun da mevcut. Trilogy’den sonraysa 7 yıllık bir time skip yaşanıyor ve ana karakterimiz değişiyor.
  4. Apollo Justice: Ace Attorney (2007): Bu oyundaysa meşhur Phoenix Wright’ımız avukatlığı bir sebepten ötürü bırakmış ve kendi halinde salaş bir hayata geçmiş. Apollo Justice isminde genç bir avukat olarak oynuyoruz, yanımızda da Phoenix’in kızı olarak tanıtılan Trucy var. Eski oyundan bildiğimiz neredeyse kimseyi görmüyoruz. İlk oyunun DLC bölümünde yanımızda takılan Ema karakteri burada bolca gözüküyor. Karşımızdaki savcıysa Klavier Gavin.
  5. Phoenix Wright: Ace Attorney: Dual Destinies (2013): Benim için serinin en güzel basamağı bu oyun. Ayrıca külliyatın 3DS’e geçişinin ilk adımı, o yüzden her şey çok daha şatafatlı. Arayüzden karakter spritelarına kadar çoğu şey cilalanmış ve yenilenmiş olarak karşımıza çıkıyor. Hem de ana karakter Phoenix Wright’ın ihtişamlı geri dönüşüyle. Karşımızdaki savcı canım bir tanem Simon Blackquill. Detaylı inceleme -> Dual Destinies
  6. Phoenix Wright: Ace Attorney: Spirit of Justice (2016): Bu da külliyatımızın en son çıkan oyunu. 2016 yılı AA külliyatının teknik olarak 15. yılı olduğu için 2016’dan beri seri resmen altın çağını yaşıyor diyebiliriz. Hem çıkan bu 6. oyun ve üzerine 2017’de ilk 4 oyunun Android-iOS ve 3DS için HD düzenlemeye uğraması bizi epeyce doyurdu. Anime uyarlaması ve yeni gelecek sezonu katmıyorum bile. Oyunla ilgili çok bilgi veremiyorum çünkü henüz oynamadım. Tek bildiğim 5. oyunda olduğu gibi burada da yeni bir şeyler denemeleri ve farklı bir işlenişinin olduğu. Karşımızdaki savcıysa Nahyuta Sahdmadhi.

45656

Bir de yine bu zaman dilimine dahil olan ama ana karakterin üsttekilerden farklı olduğu, rolümüzünse çok başka olduğu bir oyun serisi var. Gyakuten Kenji.

  1. Ace Attorney Investigations: Miles Edgeworth (2009): Bildiğiniz üzere Edgeworth savcı rolünde karşımıza çıkıyor. O yüzden ona ait bu oyun serisinde de rolümüz savcılık. Farklı bir bakış açısı ve farklı bir deneyim sunuyor oyun. Ayrıca oynanış olarak da klasik oyunlardan biraz daha farklı.
  2. Gyakuten Kenji 2 (2001): Üstteki oyuna devam oyunu olarak geldi ama resmi olarak çevirisi çıkmadı (muhtemelen de çıkmaz bir süre daha). Fakat suke’nin dediğine göre fan çevirisi varmış sanırım, ben henüz bunu oynamadım.

6565

Bir de cross-over veya tamamen farklı settinglere sahip birkaç oyun var onları da ekleyeyim.

  • Dai Gyakuten Saiban: Naruhodou Ryuunosuke no Bouken (2015): Bu oyunlar da bizim serilerin çook daha öncesinde, bayağı eski dönemlerde geçen harika mı harika duran oyun. Maalesef bildiğim kadarıyla bunun da çevirisi yok veya varsa da ben oynamadım. Ana karakterimiz Phoenix Wright’ın atası sayabileceğimiz genç bir karakter. Hikaye bununla kalmayıp Sherlock Holmes kardeşimizi de içine katıyordu fragmandan hatırladığım kadarıyla.
  • Dai Gyakuten Saiban 2: Naruhodou Ryuunosuke no Kakugo (2017): Yine bu da üsttekine devam oyunu olarak getirildi. Bunun hakkında çok fazla bilgim yok daha geçen sene falan gördüm zaten oyunu fragmanda. İlkini oynayamayınca ikincinin fragmanı çok da bir şey ifade etmiyor haliyle.
  • Professor Layton vs. Phoenix Wright: Ace Attorney (2012): Bu da bir başka cross-over bu sefer Layton ile düşünülmüş. Şükürler olsun ki bunun çevirisi mevcut hem de 3DS kütüphanesinde var. Belki Android/iOS kütüphanesinde bile vardır. Henüz oynamadım ama suke’nin yayınlarından biraz izlemiştim, ortama biraz daha doğaüstü hava katılarak işleniyor bunda bölümler. İşin daha çok dedektifçilik kısmına özen gösterilmiş.

Ayrıca külliyatın bir de ilk oyunu konu alan live-action filmi var, o kadar da kötü değil sanki.

Gelelim bu oyunları nereden ve nasıl oynayabiliriz sorusuna. Kendi platformları haricinde emülatör yardımıyla (ben desmume ile oynamıştım) bilgisayarınızda veya Android/iOS kurulu cihazlarda oynayabiliyorsunuz. HD rework yemiş versiyonları ROM olarak çıktı mı bilmiyorum yalnız eski versiyonlarla karşılaşma ihtimaliniz yüksek. Telefondaki versiyonlar da ücretli, fiyat tuzlu gelebilir ama değer diye düşünüyorum. Ha bir de Trilogy’nin tutorial ve 1. bölümü ücretsiz, oradan itibaren bundle olarak veya oyun oyun satın alabiliyorsunuz. Göz atmak için Tutorial’ı boşverin, en azından 1. bölümü denemenizi öneririm.

Neyse AA için bu kadar info yeterli, oyunlarıma devam edeyim.


da1c2dd057fbc05e1b422a9318ae936fd3caa5929a275fda606f196375da43a0

AA oyunlarını geceleri oynarken gündüzleri de indie oyunlara kaptırdım kendimi. Beklediğim ne varsa bir bir geçtiğimiz aylarda çıkmaya başlamıştı. Bunlardan ilki Iconoclasts. Oyun çıkmadan epey önce yapımcısını (1 kişi zaten) takibe almıştım Twitter’dan, o yüzden hype giderek artmıştı. Oyun çıkar çıkmaz tüm trading cardlarımı satıp hiç indirim falan beklemeden aldım. Her şey çok güzel görünüyordu, oyuna görsel açıdan çok özenilmişti belliydi. Üstelik Mina adında çok sağlam bir karakter bile vardı. Fakat bana bir şeyler dengesiz geldi. Yani sanki parametreler tam ayarlanamamış gibi diyeyim, yemeğin malzemelerinde bir ölçüsüzlük var gibiydi. Şöyle anlatayım.

liar

Çoğu oyun gibi hikayemiz PAT diye, her şeyin orta yerinde başlıyor. Bir gün uyanıyoruz ve dışarıda dönen düzene sanki biz olan biten her şeyden haberdarmışız gibi olay akışına dahil oluyoruz. Fakat sorun şu, gelen geçen bize kızıyor bağırıyor çağırıyor bir şeyler oluyor ve anlamsız bir şekilde “yola” çıkıyoruz. Hani anladım o evrenin bir inanışı var, o dünyanın bir sistemi var. “Mekanikerlik” diyeyim, yasaklanmış. Ailemizle ilgili sıkıntılar var, biz de pek sevilmiyoruz. Ama yani o başlangıç o kadar zorlama oluyor ki, karakterimize “git” diyorlar ve gidiyor sadece. Zaten karakterimiz neredeyse hiç konuşmuyor. O yüzden de sadece bize ne denirse ona onay veren bir tip olmuş gibiyiz.

Hadi hikaye başlıyor diyelim ama hikayede merak ettiren bir şey yok ki? Yani metroidvania oyun yapılmış anlıyorum, platformlar gerçekten çok eğlenceli. Ama insan hikayeye de dahil olmak istiyor bir yandan. Hikaye meraklısı ben bile bazı yerlerde diyalogları hızlıca geçmek istedim çünkü gerçekten ortada ne dönüyor, ne konuşuluyor anlam veremedim. Böyle sanki X konusu var, bunu siyaset olarak düşünelim. Kime gitsek farklı bir yorum yapıyor, böyle herkes kendi yorumunu yapıp susuyor sadece. Karşılıklı diyalog sürmediği için konuşmalar hep böyle “bence beyle oldu” şeklinde akıyor. Bu arada oyunun yarısından fazlasını oynamış bulunmaktayım; ama bir koptum daha da dönesim gelmiyor. Çünkü dediğim gibi oyunda merak ettiren bir şey göremiyorum, yarıladığım halde böyle çok çok ilginç bir şeyle karşılaşmadım. Sonunu beğenmiş millet, muhtemelen ben de seveceğim ama hikaye açısından yorumum böyle.

24997331668_4b28012af7_o

Gelelim platformlara. Bazıları gerçekten zorlayıcı ama eğlenceli, bazıları da gereksiz zor. Hani zorluğu da yapılamamasından değil, vakit almasından kaynaklanıyor. Yaptığımız belki sadece bir kez atlayıp X tuşuna basmak ama bunun için upuzun yollardan koşup/yüzüp dakikalarca bir platformun üzerinden gitmemiz gerekebiliyor. Sırf böyle üşenip “neyse burayı da sonra geçerim ya” diyerek oynamayı komple bıraktığım birkaç yer oldu. Mekaniklerde de zaman zaman sıkıntılar çıktı, hele bazı yerleri geçebilmek için resmen %1’lik şans gerektiren atışlar yaptığınız yerler var. Umarım böyle ufak tefek şeyleri güncellemelerle gidermişlerdir.

DUauyzCX4AcdqTA

Oyunu sanki hiç sevmemişim, sürekli gömmüşüm gibi oldu ama tam tersi aslında çok sevdim. Getirdiği mekanikerlik olayı, grafikler, atmosfer, upgrade sistemi, müzikler ve karakterler cidden çok güzel. Hatta komedi yapmak isteyince çok güzel yapıyor, hoş espriler var. Ama işte hikaye gidişat olarak zayıf kalınca diğer şeyler ne kadar güzel olursa olsun kurtaramıyor bazen. Elbet bir ara bitiririm bu oyunu, eğer beni çok etkilerse bu laflarımı yutup güzelce yazısını yazarım.


wide_conduit

Platform demişken aynı dönemde Remnants of Naezith de uzun bekleyişten sonra satışa çıktı. Hızlıca kartları düşürüp satarak bunu da alıverdim. İnsanlar Türk yapımı diye zaman zaman gömse de benim aşırı gurur duyduğum uluslararası düzeyde bir oyun olmuş bence. Grafikleri şahane, müzikleri çok hoş ve eğlendiriyor insanı oynarken. Ben çok fazla speedrun meraklısı değilim ama bu kesimin epey ilgisini çekmişti. Zaman zaman kontrollerde sıkıntı çıktığını okudum ama ben öyle bir şeye rastlamadım. Tek hoşuma gitmeyen şey, bölümlerde o hayaletimsi yol göstericinin tat kaçırması oldu. O da kapatılabiliyor mu bilmiyorum ama yolumu kendim bulmak isterdim şahsen. En azından zorluk katmış olurdu. Hoş ben yolu çözene kadar o arkadaş çoktan pisti bitiriyor o da ayrı. Bir de online scoreboard bulunduğu için başkalarının skorunu görüp “nasıl yauvvv” diye kendi yeteneksizliğinize üzülüyorsunuz.

Yine oyunlardan devam edecek olursam Yuku’nun “bak bunun workshopunda Touhou karakterleri var” diye bana önce gösterdiği, sonra da hediye ettiği Melody’s Escape oyunu var. Ritim oyunlarının kölesi olduğum için, üstüne bir de oynadığımız karaktere onlarca ücretsiz görünüm indirebildiğimiz için bayılarak saatlerce oynadım. Tek sıkıntı aynı Audiosurf türevi oyunlar gibi sizin kütüphanenizden yüklediğiniz şarkılara “kendince” haritalar üretmeye çalışması. Bazen çok başarılı oluyor, bazen şarkıyla hiç de alakası olmayan bir harita sunuyor. Keşfettiğim güzel şarkıları Twitter’ıma yüklüyorum arada; ama en sevdiğim BASARA olmuştu. Zaten bu şarkının cuk oturmadığı ritim oyunu tanımıyorum. Zorluk açısından 4 adet zorluk koymuşlardı yanlış hatırlamıyorsam, en zor seviye o kadar anlamsız bir oynanışa sahip ki becerebilen var mı bilmiyorum. En zorun bir altındaki (Intense galiba) çok rahat oynanışa sahip, WASD ve yön tuşlarıyla oynanıyor. Zaten fail olma game over gibi şeyler de yok gördüğüm kadarıyla, sadece nota kaçırırsanız oynadığınız karakter pata küte düşüyor, yerlerden toplayamıyorsunuz.


Yaklaşık 2 ay önce hafta sonlarını eskiden çok sevdiğim yapımlara ayırmaya karar vermiştim. Önce Satoshi Kon ile başladım, tüm yapımları tek tek izledim. Ne çok özlemişim onun taptaze, insanın kanını canlandıran yönetmenliğini. Şu an birisi “gel izleyelim” dese yine oturur izlerim, o kadar bıkmıyorum ki onun tarzından.

DYAA4mIW0AA42-u

Emire Fırtınası

Daha sonra LoTR, The Matrix, Blade, The Godfather, Kara no Kyoukai, Shinkai Makoto yapımları vs çeşitli yapımlara giriştim. Gerçekten filmlerin çoğunu komple unutmuşum bile, belli başlı sahneler harici ilk kez izliyor gibiydim. Bu şekilde neredeyse tüm listemi elden geçirmem bile gerekebilir, ne varsa eskilerde var gerçekten. Geçen hafta sonu da Kill Bill izleyecektim ama işlerim çıktı vakit ayıramadım, bu hafta sonu için Evangelion Rebuildlerini izleyeyim dedim yine işim çıktı.. Ayda yılda bir hobi buluyorum onda da bir kez ters gitmeye başladı mı komple ters dönüyor, neyse.

kvouthe223_by_matkraken-d9vbxv1

Geçen ay Sonat’ın herkese Kral Katili Güncesi okutma planının ucu bana da değdi, heveslendim aldım ilk kitabı ortalama 4-5 günlük bir sürede okudum. Severek hızlıca okudum, kitabın içindeki parçalar maksium 4-5 sayfa sürdüğü için hızlı okumaya çok iyi teşvik ediyor. Her ne kadar beğenmediğim bazı yönleri olsa da ilerde düzeleceğini veya anlam kazanacağını umarak devam ettim. Gel gör ki 2. kitaba bir türlü başlayamadım gitti, başladım başlamasına da 20 sayfa falan. Bende de böyle saçma bir olay var, yönelimim hemen başka bir şeye kayıyor. Bir an heves edip başlamadığım sürece artık o kitaba zor başlarım, anca Sonat yine oku diyecek falan da öyle girerim. Hele şimdi sezon animeleri başlarken valla zor iş.

ss_839029f1de699829ba7dbee987deaf4fedaaf4ef.1920x1080

Animelere girmeden önce son olarak Little Busters EX‘e sonunda başlayabildim, yıllardır beklediğimiz o gelmeyen çeviriler Steam’de son buldu. Ne güzel olmuş o HD versiyon, maşallahı var. EX’e otomatik geçirmiyor ama oyun onu sevmedim, hoş achievementleri almak için abandım CTRL’ye tek tek tüm routeları hızlıca açtım. Hatta açmışken biraz beyzbol falan da oynadım, ara ara ağladım falan. Hızlıca yazıları geçerken bile ağlatıyor oyun ya. Blogda incelemem yokmuş gibi gittim bir de Steam’e inceleme yazdım, o kadar seviyorum.

Son olarak kapanışı da animelerle yapalım.


Bu sene animeler için “eskilerde kalmış ne varsa gün yüzüne çıkaralım, yeniden çekelim” yılı oldu sanırım. 80’li ve 90’lı yıllardan ne kadar meşhur yapım varsa hepsi ya yeniden çekiliyor ya da devam sezonu falan geliyor. Hiç gelmeyeceğini umduğum ne kadar 2000’li yıllardan yapım varsa hepsi bu sene canlandırılıyor, herkes geldi bir PSG gelmedi be.

tumblr_ohnmmkaZiL1t08ioto9_1280

Benim için bu sezonun güzidesi elbette ki Steins;Gate 0. Visual Novel olarak çıktığı zaman 1 hafta içinde çevirisi gelmişti ve hemence okumuştum. O zamandan beri karşıma taş çatlasın ya 1 ya da 2 kişi çıktı şunu okumuş. O yüzden hiçbir yerde bangır bangır muhabbetini edemedim, arkadaşlarımın çoğunluğu bu seriyi seviyor diye. Sonunda beklenen hafta geldi, elbette ilk sezon kadar heyecanlı geçmeyecek ama eminim seri bittiğinde herkes memnun ayrılacak yapımdan.

Konuya gelirsek -ilk sezonu izlemeyenlere spoiler- animenin sonunda gerçekleşmiş Operation Skuld’ın, yani gelecekteki Okabe’nin o planı nasıl yaptığı ve planı yapmasında kimlerin etkili olduğunu hiç görememiştik. Neden o videoyu bir kez izlemesi gerekiyordu, o videoyu kim çekmişti falan hiç bilmiyorduk. İşte biz o savaşların içinden çıkıp Operation Skuld’ı gerçek kılan Okabe’nin sürecini izleyeceğiz. Beta timeline yani.

6mW40

Ortalıkta buna sürekli “yan hikaye” diyip duran tipler görüyorum, haliyle millet böyle fanservis içerikli boş bir hikaye anlatılacak sanıyor. Zaten bu yanlış anlaşılmaları gidermek için MyAnimeList açıklamasına sonradan ekleme yaptılar “ana hikayeyi tamamlıyor böyle böyle” diye. Her şeyden önce Beta timeline ile ilgili bir special çıkarıldı zaten, buna MyAnimeList “Alternative Version” ismi verdi ki bence en doğrusu budur. Ne yan hikaye gibi dışlıyor, ne de öncesi-sonrası muhabbetine giriyor. Nitekim devam oyunu/sezonudur aslında ama teknik açıdan alternatif versiyondur bu sezon. Yapımda farklı zaman çizgileri olduğu için her birine tek tek yan hikaye deseydik ilk sezon bile kendi içinde bir sürü yan hikayeye ayrılmış olurdu. İşin içinden çıkamazdık o zaman.

Neyse bu konuda çok doluyum, zaten her hafta mutlaka karşılaştırma-değerlendirme yaparım buna. İlk sezon yayınlanırken daha vn çevrilmemişti o zaman treni kaçırdık ama bu sefer yemezler. Steins;Gate 0 VN Tanıtımı

fb2510fa701179f11778de48955e1809

Bittiği günden beri zırıl zırıl ağladığım ve hiç beklemediğim anda 2. sezon duyuran bir diğer yapım da Amanchu! oldu. Son yıllarda bu kadar dinlenerek izlediğim başka bir yapım olmamıştı. Bazen eğlendiriyordu, bazen duygulandırıyordu, rahatlatıyordu vs gizli gemlerden biriydi çıktığı sene. Sonunda da 2 kız karakter birbirine ufaktan yürümüştü üstelik, shoujo-ai sinyalleri gelmişti. Şimdi 2. sezonda tam oradan devam ederse şahane olacak. Tek tedirgin olduğum kısım yönetmenin değişmiş olabileceği. Açıklamasında hâlâ Aria‘nın yönetmeni duruyor ama bazı yerlerde değiştiğini duydum. Göreceğiz. Darısı Flip Flappers’ın başına LÜTFEN.

2 sene önce yazdığım Amanchu ilk izlenimi:

Sırf içinde okyanus var diye başladığım bu yapımda bu kadar güleceğimi düşünmezdim. Özellikle şu kaos içeren gündemin orta yerinde bu animeyi izlerken sanki beynimi 20 dakikalığına kapatıp dinlenme moduna geçtiğimi hissediyorum. Öyle çok aman aman bir şey değil aslında bu yapım. Skuba dalışını çok seven ve bunun işini de sürdüren Yotsuba’nın ablası denecek kadar çatlaklıkta kızımızın lise günlerini ele alıyoruz. Henüz ne sebeple olduğu anlaşılmasa da sürekli telefonun başında çaresiz bekleyişini sürdüren bir diğer kızımız da bu mekana yeni taşınmış ve Yotsuba’yla yeni dünyalara kapı açıyor.

amanchu

Kıza ısrarla Yotsuba dememin sebebi 1- adını hatırlamıyorum, 2- kız gerçekten Yotsuba’nın büyümüş hali gibi davranıyor. Yapımın en tatlı yanlarından birisi, karakterlerin kendilerine has komik alternatif yüz ifadeleri var. Zaman zaman normal yüz ifadelerine geçerken serinin çoğunluğu bu komik suratlarla ilerliyor. Tamamen böyle olsa hiç problem değil, çok şapşallar o suratlarla

24159

Yine hiç beklenmedik bir anda duyuru yapıp adeta mezardan çıkan bir diğer yapım Piano no Mori‘nin TV serisi oldu. Malumunuz kendisi aşağı yukarı 10 yıllık bir filmdir ve manga uyarlamasıdır. Film zengin ve sürekli piyano dersleri almış bir çocukla, gayet fakir sıradan bir diğer çocuğun ormanda “lanetli” bir piyano bulmalarıyla başlıyordu. Oradan da yolları kesişiyordu ve yetenek/emek kıyaslamasının örneklerini görüyorduk. Anime tam olarak bu şekilde mi işler bilmiyorum, afişine baktığımda sanki bu fakir çocuğun büyüklüğü var gibi duruyor. Hikayeyi aynı şekilde ama çocuk yerine büyük tipler olarak mı işleyecekler bilemedim. 12 bölüm olacak zaten, çok aşırı beklentim yok zira aylardır doğru düzgün bilgi sunmamışlardı hiç.

DCJKG2JUwAECiMN

Biz harıl harıl Jojo Part 5 beklerken stüdyonun gidip Captain Tsubasa sezonu çıkarması herhalde bu senenin en büyük twisti oldu. Seriyi sıfırdan alacaklar açıklamaya bakılırsa. Kaslı kaslı Genzo Wakabayashi görmek garip olacak. Çocukluğumun ve stüdyonun hatrına haftalık izliycem bunu.

Geçtiğimiz ay final yapan Ito Junji Collection‘un belki de en meşhur yıldızı Tomie. Gelmeyecek mi diye millet iç çekerken onu da sürpriz olarak bu sezona duyurdular. 2 bölümlük Special olarak gelecek; ilk bölümü bu ay, ikinci bölümü de bir sonraki ay çıkacak. Ben kendisine bazı sebeplerden ötürü uyuz olsam da mutlaka izleyeceğim.

Bir de honorable mention listesi yapayım, muhtemelen izlemeyeceğim bunları ama adlarını anmasam olmaz:

  • Boku no Hero Academia 3. sezon: Üzerinden çok geçmeden yeni sezon geldi, yine her yerde resimlerini ve cosplaylerini bolca göreceğiz
  • Tokyo Ghoul:re: Mangasını bir türlü okuyamadığım ama zevkine güvendiğim bir arkadaşımın bana şiddetle dediğine göre manganın epey güzelleştiği sezonmuş. Şu çıkmadan mangayı okusam iyi olacak.
  • Persona 5 The Animation: Oyunlarını maalesef oynayamadığım için bu hype trenini yıllardır kaçırdım ve kaçırmaya devam ediyorum. Yine oynayanların keyfini çıkara çıkara izleyeceği bir yapım olacak.
  • Full Metal Panic! Invisible Victory: Eskiden bir FMP vardı harıl harıl izlenen; gelin görün ki ben çok fazla içine girememiştim bunların. Fumoffu sezonunda çok eğlendiğimi hatırlıyorum, keşke o zamanlar elden geçirseymişim.
  • Ginga Eiyuu Densetsu: Die Neue These – Kaikou: Benim animeye başladığım günlerden beri izlemek istediğim ama bir türlü başlayamadığım yapımdır LoGH serisi. Evangelion izlemek gibi, kendimi böyle zihinsel olarak hazır hissetmemiştim. Sanırım artık buna girişmenin vakti geldi, ah bir de üşenmesem.
  • Cutie Honey Universe: 70’li yılların seksi hatunu Honey’in yıllar sonra çıkagelen sezonu. Bunu %80 ihtimalle izleyeceğim 3-4 bölüm, umarım kıpır kıpır bir şey olur.
  • Megalo Box: Ashita no Joe 50. yıl şerefine yapıldığı yazıyor açıklamasında. Henüz birkaç ay önce başlayan manganın anime uyarlamasıymış. Açıkçası bu türdeki hakkımı Hajime no Ippo’da kullandığım için Ashita no Joe izlemedim maalesef. Sevenleri kaçırmaz bunu elbet.

Son olarak nötr olduğum, sırf meraktan bakacağım yapımları yazayım:

  • Mahou Shojo Ore: Garip şekilde sezon afişleri arasında en dikkatimi çeken yapım bu olmuştu. Kara mizah parodilerinin kölesi olduğum için, mahou shoujo kıyafeti giymiş kaslı bir tip görünce listeye atmadan edemedim. Umarım göründüğü kadar eğlencelidir işin içinde Pierrot’u görünce umutlandım.
  • Mahou Shoujo Site: Yani işin içine doğaüstü şeyler girdiği zaman böyle liseli dramlarından çok fazla keyif almadığım için nötr yaklaştım bu yapıma. Konusuna göre okulunda ve evinde sürekli zorbalığa uğrayan kızımıza, internetten birisi bazı güçler bahşediyormuş. Türlerinde psikoloji, korku ve dram yazıyor ama ne bileyim umarım düzgün bir şey olur. Bana nedense Higanbana’yı anımsattı.
  • Golden Kamuy: Son birkaç aydır nereye baksam bu yapımla ilgili haberler görmekteyim. Seinen ve tarihi olduğu için, üstelik mangası da sevilen bir manga olduğu için insanlar epey hype yapmış durumda. Nasıl olsa 12 bölümlük diyerek ben de bu trene atlayacağım.
  • Hinamatsuri: Konusunun nedense ilginç geldiği ve bir sürü türü içinde barındırdığı için dikkatimi çeken bir yapım. Konusu şöyle: Nitta adında bir yakuzanın başına gökten bir kutu düşer ve içinden Hina adında bir kız çıkar. Bu kızın doğaüstü güçleri vardır ve Nitta bu güçleri yakuza meselelerini halletmek için kullanır. Fakat şöyle bir sorun vardır, Hina eğer uzun bir süre güçlerini kullanmazsa çıldırır ve etrafında ne varsa yok eder. Epey eğlenceli olacakmış gibi duruyor, bakalım.
  • To Be Hero 2: Yaklaşık 2,5 yıl önce öylesine seçip izlemiştim bunun ilk sezonunu. Kara mizahın dibiydi, böyle Azazel veya Inferno Cop’un kalitesiz versiyonu gibiydi. Ama bir şekilde kendini izletiyordu, bölümler 5-6 dakikaydı zaten. Geleceğini hiç ummazdım ama bu sene buna da 2. sezon geliyor, üstelik afişi eskisine nazaran daha kaliteli duruyor. Azazel demişken keşke ona bir sezon daha gelse ya.

Herhalde bu yılın en dolu sezonu ilkbahar sezonu olacak benim için. Diğer sezonları görmeden konuşmak olmaz tabii ama vaziyet ortada.

4 thoughts on “2018 İlkbahar Ayları Üzerine

  1. Geri bildirim: 2019 İlkbahar Ayları Üzerine | akumina

  2. Geri bildirim: ilkbahar ayları #2023

Düşüncenizi Paylaşın